HAYATIMIZDA KİTAPLAR/ Kapak Kızı

AYFER TUNÇ / KAPAK KIZI

” Metinler organizma gibidir, yaşamaya devam eder. Yayımlanmış olmaları sadece rüştlerinin ispatıdır, böylece okuyucu karşısına çıkarlar.”

Kapak Kızı,
Ayfer Tunc’un güzel kurgulanmış,okuması keyifli, ” her ne kadar cümlelerin büyük çoğunluğu yeniden kurulmuş olsada, zemin aynı zemin,inşa aynı inşa” diyerek ikinci defa yazdığı,

” kutsal ailenin çürüttüğü bir kadının hangi zihinler de nasıl çağrışımlar doğurduğunu anlatan ” bir roman.

Kitap da her ne kadar, bir derginin kapağında ”Ayın Kızı Şebnem” in çıplak fotoğraflarını gören,
bu fotoğraflarla karlı bir kış gününde, Ankara’dan İstanbul’a giden trenin yemekli vagonunda yolları birbirleriyle kesişen :
Garson Bünyamin, Bankacı Ersin ve Radyocu Selda nın ilginç hayatlarının hikayesi anlatılsada , ana karakter üçünün de aklını meşgul eden kiminin arzuladığı , kiminin yargıladığı veya nedenini anlamaya çalıştığı hayata meydan okurcasına cüretkar pozlar veren ”Ayın Kızı Şebnem” tabiki.

(Bu kadın hangi zihinlerde nasıl çağrışımlar doğurur sizce : arzulanan mı? , kıskanılan mı? , acınası mı? , hak verilen mi? , …… )
Okurken insan ister istemez soruyor kendine…

Üç karakterin ilgi çekici hayatlarını okurken merakınız aklınız hep dergideki fotoğraflarıyla nedenini sorgulayıp anlamaya çalıştığınız Şebnem de kalıyor. Nasıl bu duruma geldi?
Kitabın sonuna kadar bekledim anlatılır diye 🤷 ama maalesef…..

” Herkesin hayatının doğru söylenmiş bir cümleye sığabileceğini düşünürdü. Şimdi kendi cümlesini arıyordu:…..
Bir cümle olabilir miydi bir hayatı değerli kılan? Yoksa, tek cümleye sığdırılmış hayat çok mu boştu? Hayatın nesi doğruydu, nesi yanlış? Ya da bu türden soruları sormak doğru muydu?”

Bu ilginç üç karakter Şebnem’in dergiye verdiği pozlar nedeniyle kendi hayatlarını sorgularken sizde derinlerde sakladıkları duyguların artık birileri ile paylaşılma zamanının gelip çattığına , yabancı birine anlatılırken TCDD nin yemekli vagonunda yan masadan izleyici oluyorsunuz hikayelerine.

” Yıllar sonra Şebnem’in bir yanıyla acıtıcı çıplaklığına bakarken aynı başkaldırıyı ve cesareti görüp belli belirsiz kıskanmış, ama bu defa zihni başka yere sıçramış, geçmişinin boş bir teneke kutu kadar zavallı olduğunu dehşetle fark etmiş; bunu, hep başkalarının, ailesinin, okuduğu okulların, önemsediği insanların doğrularını kabul ederek yaşamasına bağlamıştı. Başkalarının doğrularını bu kadar benimsemek, hayatını bir dersler silsilesi haline getirmişti sonunda. ”

” Küçük insanı büyük insandan ayıran şeyin ne olduğunu sordu kendine. Onu sıradan insanlardan ayıracak bir vasfı olmadığına, başkalarından çok da farklı sayılmayacağına göre kendi gözünde kendi neydi? Dar alanlarda bunalmaktan ibaret miydi meselesi? Küçük tasalarını hemen unutan, daha rahat, daha az sorunlu bir hayat yaşamak için çabalayan insanlar bunun farkında olmadıkları için mi küçüktüler? Bu dünyada iyi kötü yaşadıkları ve bir gün ilahi adaletin önünde sıradan hayatlarının hesabını vereceklerine inandıkları için mi huzurluydular? Huzurlu muydular gerçekten? Hayat uzun bir huzur muydu?

Ayfer Tunç un okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen beğendiğim bir anlatımla karşılaştım dili oldukça sade ve akıcı, gerçi kitabı 2004 yılında yeniden yazmış ilkini merak etsem de bunu beğendiğim için geriye dönmek istemedim diğer kitaplarını da okuma listeme eklemeyi düşünüyorum .

İyi okumalar.

Hayatınızdan kitaplar hiç eksik olmasın.


Tags:


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir